Brüksel Gezi Notları

Brüksel, Belçika’nın başkenti ve aynı zamanda Avrupa Birliği’nin ev sahibi şehri. AB Komisyonu, AB Bakanlar Kurulu ve AB Parlamentosu’nun burada olmasının yanı sıra NATO Merkez Karargahı da Brüksel’de yer alıyor. Brüksel, bataklığın içindeki yerleşim yeri anlamına geliyor, bunun sebebi ise yüzyıllar önce bataklığın kurutulması ile şehrin ortaya çıkarılması. Bunların dışında Brüksel, çikolatanın, biranın, waffle’ın, patates kızartmasının ve Tenten’in şehri 🙂

8 günlük Hollanda, Belçika gezi planımızı yaparken, Brüksel’in gidenlere pek cazip gelmediğini, sıkıcı bir şehir olduğunu, 1 gün kalmanın yeterli olacağını okumuştum ancak ben yazılanların aksine Brüksel’i çok sevdim. 3 gece konakladık ve gezilecek yerler açısından ideal sürenin bu olduğunu düşünüyorum, ancak bir gece daha kalsak, şehrin havasını solusak fena olmazdı 🙂

Ulaşım

Hollanda seyahatimizi tamamladıktan sonraki durağımızı Belçika olarak belirledik. Amsterdam Centraal Station’dan tren ile Brüksel’e ulaştık. Biletleri istasyonda bulunan kiosklardan kişi başı 45€ olarak satın aldık. İnternet fiyatları ile aynıydı ancak erken rezervasyon indirimleri olabilir ihtimali ile linki buraya bırakıyorum. [1] Yolculuğumuz yaklaşık 3buçuk saat sürdü, hızlı tren tercih ederseniz süre 2 saate düşüyor ancak fiyat 2 katına çıkıyor bilginize 🙂 Brüksel’de Central ve Midi merkez istasyonları bulunuyor, oteliniz hangisine yakın ise o durakta inebilirsiniz.

Brüksel Merkez İstasyonu

Şehir içi ulaşımda biz genellikle metro ve otobüs kullandık. Günlük sınırsız ulaşım biletlerinden satın aldık. Sadece 1 günlük bilet bizim işimizi gördü, yazımın ‘gezilecek yerler’ kısmında sebebini anlayacaksınız. Bileti metro istasyonunda bulunan kiosktan satın aldık, tren bölümlerindeki kiosklarda bu biletlerden bulunmuyor bilginiz olsun. 24 saatlik bilete kişi başı 7,5€ ödedik, diğer gün fiyatlarına buradan ulaşabilirsiniz. [2]

Günlük bilet alınabilen makinalar

Son olarak havalimanı ulaşımından bahsetmem gerekirse, Brüksel’de iki adet havalimanı bulunuyor, National ve Charleroi.

National, THY gibi firmaların iniş yaptığı havalimanı, merkez istasyondan tek tren ile 20 dakikada ulaşım sağlayabilirsiniz. Havalimanından geçen birçok tren hattı bulunuyor, herhangi birini tercih edebilirsiniz.

Charleroi, Pegasus gibi daha ufak firmaların iniş yaptığı havalimanı, aslına bakarsanız Brüksel’le uzaktan yakından alakası olmayan, insanı Pegasus’tan bilet aldığına bin pişman eden bir havalimanı 🙂 Merkez istasyondaki kiosklardan kişi başı 16€’a Charleroi South tren bileti ve 6€’a Tec otobüs bileti satın aldıktan sonra 1buçuk saatlik bir tren yolculuğu ve sonrasında yarım saatlik bir otobüs yolculuğu sizleri bekliyor. Valizlerle zor bir yolculuk yapmanın yanında ulaştığınız havalimanı, bizim küçük şehir havalimanlarından bile daha küçük. Benden size ufak bir tavsiye, Brüksel’e gelecekseniz Pegasus ile gelmeyin 🙂

Konaklama

Oteli her zamanki gibi gitmeden önce booking.com [3] üzerinden ayarladım. Brüksel’in neredeyse merkezinde yer alan Bedford Hotel & Congress Centre [4] otelinde konakladık. 3 gecelik konaklamamız için 265€ ödedik. Otelden gerçekten çok memnun kaldığımız için sizlere de önerebilirim, sadece kahvaltısını yetersiz bulduk.

Otelimiz

Gezilecek Yerler

Kolaylık olması açısından Brüksel’de gezilecek yerleri iki başlığa ayırdım, Merkez yani yürüyerek gezebileceğiniz yerler ve Merkez Dışı, araçla ulaşım sağlamanız gereken yerler.

Merkez dediğim bölge yaklaşık 4-5km, 1 günde hepsini bitirebilirsiniz. Sizin için google maps rotasıda oluşturdum, dilerseniz buradan kullanabilirsiniz. [5]

Brüksel’de ilk görülmesi gereken, minik ama şehrin en önemli simgesi olan Manneken Pis yani İşeyen Çocuk Heykeli 🙂 Büyük beklentilerle gelmezseniz hayal kırıklığına uğramazsınız çünkü heykel minicik 🙂 Benim burada takdir ettiğim, bu küçücük heykeli şehrin simgesi haline getirebilmeyi başarmış olmaları. Heykel hakkında pek çok hikaye anlatılıyor, kaybolan daha sonra işerken bulunan bir çocuk, savaşta patlamak üzere olan bombanın üzerine işeyerek söndüren bir çocuk, çıkan yangını işeyerek söndüren bir çocuk ve bunun gibi onlarca hikaye daha, hangisinin doğru olduğu konusunda bir bilgi bulunmuyor 🙂

Manneken Pis

Bu minik heykelin bir gardırobu ve 800’den fazla kıyafeti var, biz St. Patrick Günü’ne denk geldiğimiz için yeşil kıyafetlerini giymişti 🙂 Ayrıca Brüksel Bira Festivali’nde, heykelden çiş yerine bira akıtılıp dağıtılıyormuş 🙂 Heykel çok kez çalındığı için bizim gördüğümüz orjinali değil 6. replikasıymış.

Manneken Pis, bu kadar büyük bir turistik sembol haline gelince, ona bir kız arkadaş yapmaya karar vermişler ve Jeanneke Pis’i yapmışlar ancak çocuk kadar tutmadığı için çok bilinmiyor.

Jeanneke Pis

Brüksel’in en ünlü meydanı Grand Place, orjinal adıyla Grote Markt. Avrupa’da meydan kültürü çok yaygın ve gezdiğim meydanlar arasında en beğendiklerimden biri oldu burası. En cezbedici tarafı, meydanın tarihi ve mimarisi muhteşem binalarla çevrili olması.

Meydanda görmeniz gereken tarihi yapıların başında Hotel de Ville yani Belediye Binası geliyor. Belediye Binası’nın 96m’lik bir kulesi var ve iddiaya göre, mimarı kulede yaptığı hataları kabul edemeyince kendini bu kuleden aşağı atmış ve hayatını kaybetmiş.

Hotel de Ville

Belediye Binası’nın hemen yanında, dokunanın bir daha Brüksel’e geleceğine inanılan Pirinç Kadın ve Köpek Heykeli bulunuyor. Bende bir daha gitmeyi çok istediğimden dokunmadan edemedim 🙂 Belediye Binası’nın hemen karşısında ise Maison du Roi yani Kralın Evi yer alıyor, gerçekten etkileyici bir mimariye sahip.

Kralın Evi

Meydanda bulunan diğer binaların da mimarisi muhteşem, zaten bu meydanın en önemli özelliği Barok, Gotik ve Louis XIV mimarı tarzlarının bir arada bulunması ve uyum içinde olmaları. Meydanın bir diğer özelliği ise, her iki senede bir, Ağustos ayında, 2bin m2’lik Flower Carpet, çiçekten halı festivalı yapılıyor olması. Bu sene 12 Ağustos 2016’da başlayıp 15’ine kadar devam edecek, ilgilenenlere duyurulur 🙂

Biz Mart ayında gittiğimiz için benim fotoğrafım Mini Europe’dan 🙂
Meydanın gece ışıklandırması da çok güzel

Grand Place yakınında mutlaka görülmesi gereken çok güzel bir pasaj bulunuyor St. Hubert Pasajı. Pasajın üstü tamamen cam kaplı, içerisinde tasarım ürünler satan mağazalar, çikolatacılar, dantel dükkanları, kitapçılar ve cafeler bulunuyor.

St. Hubert Pasajı

St. Michael & St. Gudula Katedrali, Brüksel’in en güzel dini yapılarından biri. Gotik mimariye sahip katedral, Victor Hugo tarafından ‘gotik mimarinin en sade eseri’ olarak nitelendirilmiş. Katedrale giriş ücretsiz. Paris’teki Notre Dame Katedrali’ne çok benziyor.

St. Michael & St. Gudula Katedrali

Katedral yakınlarında biraz soluklanmak isterseniz dinlenebileceğiniz bir park bulunuyor Brussels Park. Çok büyük olmasada, yine bizi kıskandıran cinsten bir şehir parkı, bizde niye yok dedirtiyor 🙂

Brussels Park

Göletin oradan parka girip, içerisinden aşağıya doğru yürümeye devam ederseniz karşınıza Royal Palace yani Kraliyet Sarayı çıkıyor. Sarayın bahçesi çok güzel, dilerseniz ziyaret edebilirsiniz çünkü günümüzde kraliyet ailesi burada yaşamıyor, şehrin dışında bulunan Laeken Kalesi’nde yaşıyorlar.

Kraliyet Sarayı

Kraliyet Sarayı’nın hemen yanında St. Jacques Sur Kilisesi bulunuyor. Bu kilise Brüksel’in en güzel kiliselerinden biri. Zamanında Habsburg yönetiminin resmi kilisesi olarak kullanılıyormuş. Kiliseye giriş ücretsiz.

St. Jacques Sur Kilisesi

Kiliseye yakın bir konumda, Brüksel’in ünlü meydanlarından biri olan Grand Sablon yer alıyor. Meydanın biraz yukarısında Petit Sablon adında, şirinlik abidesi bir park bulunuyor, binaların içinde kalmış ancak sanki bambaşka bir yerdeymiş hissiyatı veriyor.

Petit Sablon

Parkın karşısında ise bir diğer güzel kilise Notre Dame de La Chapelle yer alıyor. Bu kilise 1134 yılında yapılmış ve muhteşem bir mimariye sahip. Kiliseye giriş ücretsiz.

Notre Dame de La Chapelle

Bu bölgede dolaşırken şans eseri karşımıza Brüksel Adalet Sarayı çıktı, aslında listemizde yoktu ancak bu görkemli yapıyı görmezden gelmek pek mümkün değildi. Uzun süredir tadilatta olduğu için, etrafı iskelet kaplı olsa da, görülmeye değer bir yapı olduğunu söyleyebilirim. Petit Sablon önündeki yoldan dümdüz aşağı devam ederseniz karşınıza çıkacaktır.

Adalet Sarayı

Adalet Sarayı’nın hemen önünde Kayıp Asker Anıtı ve seyir terası bulunuyor. Bu bölge yüksekte kaldığı için, şehre yukardan bakabiliyorsunuz ve şehrin alt katına inmek içinde bir asansör bulunuyor, daha önce böyle bir asansöre hiç binmemiştim 🙂

Seyir Terası, kabartmada hangi hizada ne olduğu gösteriliyor.
Asansör

Buraya kadar saydığım her yeri yürüyerek gezebilirsiniz. Şimdi geçelim merkez dışında kalan, araç kullanmanız gereken yerlere. Hazırladığım google maps linkine buradan ulaşabilirsiniz. [6]

Benim rotamın ilk sırasında Sacre Couer Bazilikası bulunuyor. Bazilika, şehir manzarasına hakim bir tepede yer alıyor. Dünyanın en büyük art deco binası olma özelliğini taşıyor. Art deco nedir derseniz Fransız menşeli bir sanat akımı. Bazilika, kuşbakışı bakıldığında haç şeklinde tasarlanmış. İçerisine giriş ücretsiz ancak kulesine çıkıp manzara izlemek isterseniz 5€ ödemeniz gerekiyor. Merkezden 2 numaralı metro ile Elisabeth durağında indikten sonra, 87 numaralı otobüse binerek, Riethuisen durağında inip ulaşabilirsiniz.

Sacre Couer Bazilikası
Bazilikanın içi

Bazilikadan sonra, benim en çok gitmek istediğim yer var sırada, Mini Europe. İstanbul’da Miniatürk’ü çok seven biri olarak, burayı da merak ediyordum. Mini Europe, minik minyatür eserlerden oluşan, Avrupa’daki ünlü yapıların sergilendiği, 350 eserlik bir açık hava müzesi.

Mini Europe, ortada bir yerde ben yürüyorum 🙂

Mini Europe, merkeze yarım saat uzaklıkta bir konumda bulunuyor. 6 Numaralı metro ile Heysel durağında inerek ulaşım sağlayabilirsiniz. Giriş ücreti kişi başı 15€. İçerisi gerçekten çok güzel, ben her eseri detaylı bir şekilde incelemeye kalkınca gezmeyi 2 saatte bitiremedim 🙂 Eserlerin önünde butonlar bulunuyor, bu butonlara basınca müzik başlıyor ve eserler hareketleniyor 🙂 Gemiler yüzüyor, trenler geçiyor, yunus balıkları denizde zıplıyor, değirmenler dönüyor, minik yangına gemiler müdahale ediyor, finikülerler çalışıyor ve bunun gibi daha nice atraksiyon gerçekleşiyor 🙂

Minik Sacre Couer
Budapeşte’de termal havuzun keyfini çıkaran minik insanlar
Amsterdam Evleri

Mini Europe, Brüksel’de en keyif aldığım yer oldu ancak içeride Türkiye’den hiçbir eser görememek beni ziyadesiyle üzdü. En azından Ayasofya’yı görmeyi ümit ederek gitmiştim. Türkiye’ye dair gördüğüm tek şey, Türk Hava Yolları’nın uçağı oldu, o da sanırım sponsorluk için orada konumlandırılmıştı.

Mini Europe’un hemen yanında Brüksel’in en önemli simgelerinden biri olan Atomium yer alıyor. Atomium, 1958 yılında yapılmış, bir demir kristalinin 165 milyar kez büyütülmüş hali.

Atomium

2 küre dışında diğerleri ziyarete açık. Giriş ücreti kişi başı 12€, Mini Europe ile birlikte alınırsa 24,5€ oluyor. En üst kulede restoran bulunuyor ve manzarası çok güzel. Benim klostrofobim olduğu için Atomium’a giremedim, ben Mini Europe’dayken Osman’da Atomium’a girdi. Fotoğraflarını gösterince iyiki girmemişim dedim, küreler arasındaki merdivenler gerçekten çok boğucu, sizinde aynı sıkıntınız var ise girmeyin derim.

Atomium küreler arası yürüyen merdiven
Kürelerden manzara

Atomium’dan sonra tam ters konumda kalan Parc Cinquantenaire var sırada. Burası Brüksel’in en büyük şehir parkı. İçerisinde Zafer Takı, önemli bir çeşme, Autoworld ve Askeri Müze bulunuyor. 1 numaralı metro ile Schuman durağında inerek ulaşabilirsiniz.

Zafer Takı

Son olarak parka yakın bir konumda Avrupa Komisyon Binası yer alıyor, dilerseniz parktan yürüyerek ulaşabilirsiniz.

Komisyon Binası

Yeme İçme

Gelelim Brüksel’de ne yenir ne içilir kısmına. Öncelikle Brüksel çikolatanın, biranın,waffle’ın ve patates kızartmasının başkenti 🙂 Her yerde çikolata dükkanlarına rastlayabilir, her restoranda her markette kaç çeşit bira satıldığıyla ilgili afişleri görebilir, sokaklarda waffle ve patates kızartması yiyen insanlarla karşılaşabilirsiniz.

Waffle yemek için, Grand Place meydanına yakın bir konumda bulunan Maison Dandoy [7]’u tercih edebilirsiniz. İki çeşit waffle yapıyorlar ancak üzerine konulacak malzemeleri siz menüden seçiyorsunuz. Fotoğrafta gördüğünüz şekerli waffle 4€, dondurmalı olan ise 6€.

Patates kızartması yiyebileceğiniz en güzel yer bence Maison Antoine [8]. Parc Cinquantenaire yakınında bulunuyor. Buradan patates kızartmanızı ve soslarınızı alıp, hemen yan tarafta bulunan cafelerden birine oturup içecek söyleyerek mideye indirebilirsiniz 🙂 Patates kızartması gerçekten çok lezzetli, fiyatı 3€, her bir sos ise 0,70€.

Maison Antoine
Patatesler nefis 🙂

Brüksel’de o kadar fazla bira çeşidi varki, sırf bu sebeple Guinness Rekorlar Kitabına giren bir mekan bulunuyor, Delirium Café [9]. 2004 çeşit bira ile 2004 yılında rekor kırmış ve her bira kendi özel bardağında ve bardak altlığında servis ediliyor. Delirium Café, Jeanneke Pis’in sokağında bulunuyor.

Delirium Cafe

Brüksel’de en merak ettiğim restoran, Paris’te deneyimlediğimiz Leon de Bruxelles’in orjinal yeriydi yani buradaki adıyla Chez Leon [10]. Burası ünlü bir midye restoranı, Delirium’a yakın bir konumda, balıkçıların sıralandığı bir sokakta yer alıyor. Midyeleri gerçekten çok lezzetli ancak itiraf edeyim, ben Paris’teki şubesini daha çok sevmiştim.

Chez Leon

Biz burada bir Complet Leon (fix menu tarzında içecek ve salata ile birlikte geliyor) ve bir Mussels Provençale (domates soslu peynirli midye) söyledik, 61€ hesap ödedik.

Mussels Provençale
Menünün salatası
Menünün ana yemeği

Yemek için tercih edebileceğiniz başka bir mekan ise Houtsiplou [11]. Burası bir burger dükkanı, Grand Place’a yakın bir konumda yer alıyor. Hamburgerleri gerçekten lezzetli. Menülerinde hangi ürünün içinde ne olduğuna dair minik ikonik anlatımlar mevcut yani hamburgerinizde domuz eti mi var dana eti mi var anlayabiliyorsunuz. Biz burayı çok sevdik.

Houtsiplou

Hamburgerler salata ya da patates kızartması ile servis ediliyorlar. Ben Houtsiplou Burger yedim çok lezzetliydi, Osman Classico yedi, o birazcık az pişmiş tabiri caizse kanlı şekilde getiriliyor bilginiz olsun. Hamburgerler 15,5€, biz aşağıdaki masaya 38€ hesap ödedik.

Benim nefis Houtsiplou Burgerim 🙂

Son olarak hayatımda yediğim en güzel köpüğe sahip Aux Merveilleux [12]’dan bahsedeyim. Konumu meydana çok yakın, çeşit çeşit bezeler ya da köpükler adı her neyse ondan üretiyorlar 🙂 Çok lezzetli, mutlaka uğrayın derim.

Aux Merveilleux

Alışveriş

Bizim gezdiğimiz iki tane ünlü alışveriş caddesi bulunuyor, bunlar Rue Neuve ve Rue Antoine Dansaert. Rue Antoine Dansaert, daha çok tasarım markaların bulunduğu cadde, Rue Neuve ise, her markayı bulabileceğiniz çok güzel bir alışveriş caddesi. Bu caddeyi güzel yapan en önemli özelliği Primark’a sahip olması 🙂 Primark, gönlünüzce alışveriş yapabileceğiniz çok ucuz bir mağaza, 2€’a ayakkabılar, 4€’a pantolonlar satın alabilirsiniz 🙂 Mutlaka uğrayın pişman olmazsınız.

Yine cadde üzerinde Hema isimli bir dükkan var, burada da çok güzel, çeşitli ve ucuz ürünler satılıyor. Alt katı market gibi, üst katında ise farklı tasarımlı her çeşit ürün var.

Rue Neuve

Brüksel’e özgü birşeyler almak isterseniz, ilk seçeneğiniz Çikolata! Çeşitli çikolata markaları var, en ünlüleri Marcolini, Mary’s, Neuhaus, Wittamer ve Leonidas. Birbirlerinden çok farkları bulunmuyor, bu sebeple sizde benim gibi, vitrinini en çok beğendiğiniz çikolatacıdan alışveriş yapabilirsiniz 🙂 Çikolata fiyatları da benzer, 100gr çikolatayı ortalama 6€ civarında satıyorlar.

Çikolata vitrini

Dantel satın alabilirsiniz, Brüksel’de her yerde dantel dükkanları var. Buraya özgü alınacak ürünlerin başında geliyor ancak biz Türkiye’den gittiğimiz için pek ilgimizi çekmedi açıkçası 🙂

Dantel vitrini

Tenten buralı olduğu için hediyelik eşyaları satılıyor. Grand Place’den St. Hubert Pasajı’na giderken, yolda bir Tenten mağazası bulunuyor. İçerisi çok güzel, satın almayacaksanız bile girmenizi tavsiye ederim.

Tenten Mağazası
Minik figürler

Benim çok sevdiğim La Cure Gourmande mağazası da bulunuyor Brüksel’de. Buradan beğendiğiniz kutuyu alıp, dilediğiniz kurabiyelerle doldurup satın alabilirsiniz. Kurabiyeleri gerçekten çok lezzetli.

La Cure Gourmande

İlginizi çekerse Place du Jeu de Balle’de her gün öğlene kadar bit pazarı kuruluyor, orayı ziyaret edebilirsiniz.

Son olarak Brüksel’de Chic Outlet Shopping’in bir merkezi bulunuyor, Maasmechelen Outlet Village ancak merkeze trenle 2buçuk saatlik uzaklıkta yer aldığı için biz gitmeye vakit bulamadık.

Brüksel yazımı tamamlamadan önce ilgimi çeken ancak ne olduğunu bilmediğim bir detaydan bahsedeyim. Akşam sokaklarında yürürken, bazı binalara yansıyan görüntüler gördük, çok hoşumuza gitti,sizlerle de paylaşmak istedim.

Sizler için hazırladığım Brüksel Turist Haritasını aşağıya ekledim. Brüksel benim en çok sevdiğim şehirlerden biri oldu, dilerim sizlerde de aynı etkiyi bırakır. Keyifli seyahatler dilerim 🙂

🙂
[13]
Brüksel Turist Haritası