• NE ZAMAN GİDİLİR?
    Her Mevsimde
  • KAÇ GÜNDE GEZİLİR?
    En Az 6 Gün
  • VİZE
    Schengen
  • PARA BİRİMİ?
    Euro
  • TOPLU TAŞIMA?

    Kolay/Pahalı

  • RESMİ DİLLERİ?

    Fransızca

  • PRİZ
    C Tipi/Avrupa
  • ZAMAN DİLİMİ?
    2 Saat Geride

Gezi Tarihi : Ekim 2014 Gezi Süresi : 5 Gece

İlk yurt dışı deneyimimizde, turla Barselona’ya gittikten sonra kendi başımıza bir Avrupa şehrine gitmeye karar verdik. Seçenekler arasında en cazip geleni Paris oldu. Çok doğru bir karar verdiğimizi daha şehre adım atar atmaz anladık. Paris tek kelimeyle muhteşem bir şehir, rüya gibi tarifsiz.

THY ile uçtuk, Charles De Gaulle Havalimanına iniş yaptık. İlk kez kendi başımıza bir Schengen ülkesine giriş yapacağımız için biraz tedirgin olduk, pasaport kontrolünde sorgu suale maruz kalacağımızı düşündük. Ancak görevlinin pasaporta damga basıp, bize tüm şirinliğiyle gul gul (güle güle) demesi tüm korkularımızı alıp götürdü diyebiliriz.

Pasaport kontrolünden geçip bagajımızı aldıktan sonra soluğu Tourist Information’da aldık. Buradan Paris Visite kartımızı ve Disneyland biletlerimizi satın aldık.

 

Disneyland biletlerimiz 🙂

 

Paris Visite Pass Card tüm ulaşım araçlarını sınırsız kullanabileceğiniz bir kart. 1-3 ve 1-5 olarak iki bölgeye ayrılıyor. Ben sadece Paris’in merkezinde gezeceğim diyorsanız 1-3 zone kartlardan alabilirsiniz. Ancak havalimanına ulaşım ve Disneyland planlarınız arasındaysa 1-5 zone almak durumundasınız. Kalacağınız gün sayısına gore bilet fiyatları farklılık göstermekte, biz 5 günlük 1-5 bölgesini kapsayan bilete kişi başı 64€ ödedik. Güncel bilet fiyatlarına buradan ulaşabilirsiniz.

 

Paris Visite kartlarımız

 

Bir de Paris Pass Card var müze girişlerinde de kullanabileceğiniz. Biz tercih etmedik ancak bilgi almak isterseniz linke tıklayabilirsiniz.

Disneyland biletlerimizi 1 gün 2 park olarak satın aldık, Disneyland Park ve Walt Disney Studios Park. Kişi başı 80€ ödedik. Ancak biletinizi internet üzerinden daha ucuza satın alabilirsiniz. Biz bilet alma işini biraz ertelediğimiz için ucuza alma şansımız olmadı. İnternetten bilet alırken dikkat etmeniz gereken bir husus var, hangi ülkeden giriş yaptığınıza bağlı olarak bilet fiyatları değişkenlik gösteriyor. Tahmin edersiniz ki en ucuz bilet Fransa domaininde. Disneylandparis.fr adresine giriş yaparsanız, bizim 80€’a satın aldığımız bileti siz 60€’a alabilirsiniz. Bilet fiyatlarına ve takvimlere buradan ulaşabilirsiniz, bileti ucuza almak istiyorsanız bu aşamada translate kullanmanız gerekebilir 🙂

Havalimanından Paris’in merkezine trenle, RoissyBus’la ya da taksiyle ulaşabilirsiniz. Biz Visite kartımız olduğu için treni tercih ettik. İndiğiniz terminalden trene ulaşım olmayabilir, bu aşamada terminaller arası ücretsiz ulaşım aracı CDGVAL’i kullanabilirsiniz. Zaten havalimanındaki yönlendirmeleri takip ederseniz trene kolaylıkla ulaşabilirsiniz.

Mutlaka elinizde metro haritanız olsun, daha sonra gidemeyeceğiniz hiçbir yer yok. Biz tourist informationdan temin ettiğimiz haritayı kullanarak otelimize ulaştık.

Paris’te ulaşım konusunda bize rahatlık sağlayan bir diğer yardımcı da Citymapper iPhone uygulaması oldu. Gitmek istediğiniz yere hangi araçları kullanarak nasıl gidebilirsiniz ve en hızlı ulaşımı hangi araçlarla sağlarsınız hepsini görmenize yardımcı oluyor. Sizlere de kullanmak isterseniz buradan indirebilirsiniz.

 

Paris Ulaşım Haritası

 

Oteli gitmeden once booking.com üzerinden ayarladık, Quality Hotel Malesherbes de konakladık, pişman olmadık, otelimizden çok memnun kaldık, çok merkezi bir konumdaydı, etrafında cafeler, alışveriş merkezleri vardı, hareketli bir cadde üzerindeydi ve en önemlisi metro durağına (Saint Augustin) 200 metre uzaklıktaydı. Otele 5 Gece için 640€ ödedik.

Biz ilk gün Paris’i birazcıkta olsa keşfetmek adına otelden çıktık, yürüyerek Concord Meydanı’na, oradan Champs Elysees Caddesine gittik. Champs Elysees caddesinin Zafer Takı’ndan (Charles de Gaulle-Etoile) başladığını düşünürsek, Concord Meydanı caddenin sonunda yer alıyor. Zafer Takı-Champs Elysees-Concord Meydanı-Tuileries Bahçesi-Louvre Müzesi sırasıyla dizilmiş şekildeler. Aşağıdaki haritadan görebilirsiniz.

 

 

Paris sokakları o kadar güzelki kaç km yol yürüdüğünüzü anlamıyorsunuz bile. Tüm binaları alçak katlı, birbirlerine benzer mimariye sahip ve tarih kokuyor.

 

Paris sokakları

 

Concorde Meydanı

 

 

Bu yürüyüşümüz esnasında pastane Paul’e rastladık, hemen her yerde karşınıza çıkabilir, çok fazla şubesi var, sabahları kahvaltı yapmak için çok iyi bir tercih, kruvasanları, ekmekleri, sandviçleri herşey çok lezzetli, bugünden sonraki tüm kahvaltılarımızı Paul’de yaptık. Bizim gittiğimiz dönemde kruvasan 1.05€ idi.

 

Paul

 

Ben en çok pain au chocolat yani çikolatalı ekmeklerini sevdim 🙂

 

Pain Au Chocolat

 

Champs Elysees, Paris’in şüphesizki en meşhur caddesi, tüm dünya markalarını burada bulabilirsiniz, yeni çıkacak araç modellerini showroomlarda inceleyebilirsiniz, dilerseniz lüks araçlarla belli bir meblağ karşılığında caddede turlayabilirsiniz, cafelerinde oturabilir müthiş pastalarını tadabilir, değişik tarz restoranlarında yemek yiyebilirsiniz.

 

Champs Elysees

 

89€ karşılığında turlayabilirsiniz 🙂

 

Biz yemek yemek için ilk gün Pizza Pino’yu tercih ettik, tercih sebebimiz tamamen mekanın kalabalıklığından kaynaklıydı. Restoranlarda fix menü yemek, fiyat açısından sizin için daha avantajlı olacaktır. Buranın fiyatları caddedeki diğer mekanlara göre daha uygundu, pizzaları da lezzetliydi, 2 kişi pizza ve içeceklerimiz için 45€ vererek mekandan ayrıldık.

 

Margherita’larımız 🙂

 

Caddenin bir ucunda Zafer Takı diger ucunda ise Concorde Meydanı var. Dilerseniz Zafer Takı’nın üzerine çıkıp caddeyi fotoğraflayabilirsiniz.

 

Zafer Takı

 

Paris’te ikinci günümüzde sabahtan Louvre Müzesi’ne gittik, iyiki sabahtan gitmişiz, öğlen 1-2 gibi müzeler aşırı kalabalıklaşıyor, buna dikkat etmenizi öneririm. Giriş bileti yetişkinler için 12€. Müze kesinlikle 1 günde bitirilebilecek gibi değil, çok büyük çok fazla eser var, biz gitmeden once hangi eserleri görmeliyiz diye liste çıkarmıştık, tabiki listenin başında Mona Lisa vardı. Müzeye girdikten sonra tüm tabelalar sizi ona yönlendiriyor. Aşağıdaki gibi bir fotoğraf çekebilmeniz için insanları sağa sola iterek en öne geçebilmeniz gerekiyor, çünkü en büyük kalabalık burada oluyor.

 

Mona Lisa 🙂

 

Mona Lisa önündeki kalabalık 🙂

 

Müze farklı bölümlerden oluşuyor, her bölümün girişinde en ünlü eserlerin yer aldığı bir poster bulunuyor. Müzedeki en ünlü eserler Mona Lisa, Venus of Milo ve The Winged Victory of Samothrace.

 

The Winged Victory of Samothrace

 

Venus of Milo

 

Müzede tabloların birebir aynılarını yapmaya çalışan sanatçılar da var. Onları izlemekte keyifli oluyor.

 

 

Biz müzenin tamamını tabiki bitiremedik ancak yarım günümüz burada gitti diyebiliriz.

 

Louvre

 

Yapmasaydım olmazdı 🙂

 

Daha sonra müzenin hemen karşısında bulunan Jardin des Tuileries’e yani Tuileries Bahçesine gittik. Burası çok tatlı ve huzurlu bir bahçe, sandalyeleri hafif şezlong gibi ve bahçenin istediğiniz yerine taşıyabiliyorsunuz. İnsan saatlerce burada oturmak istiyor ancak sizin de bizim gibi kısıtlı zamanınız varsa malesef bu eylemi gerçekleştiremiyorsunuz 🙁

 

Tuileries Bahçesi

 

Daha sonra Seine Nehri kıyısından yürüyerek Pont Des Arts köprüsüne çıktık. Pont Des Arts aslında Sanat Köprüsü anlamına geliyor ancak bizim bildiğimiz adıyla kendisi Aşıklar Köprüsü 🙂 Kilidimizi asıp anahtarımızı nehre atarak aşkımızı ölümsüzleştirdik 🙂 Ufak bir tavsiye, eğer kilit asmayı düşünüyorsanız kilidinizi yanınızda getirin, böylece köprü civarında bir asma kilide 7€ vermek zorunda kalmazsınız 🙂

 

Kilidimize yer araken 🙂

 

Ve aşkımız ölümsüzleşti :p Ceren ♥ Osman 🙂

 

Mutlaka ama mutlaka Seine Nehri’nde tekne turuna katılın. Tavsiyem bu aktiviteyi henüz Paris’i gezmemişken gerçekleştirin, tüm şehri bu turla keşfetmiş olacaksınız. Bizim en keyif aldığımız aktivite buydu. Pont Des Arts köprüsüden geçtikten sonra nehir kıyısında yürümeye devam edin, yol kenarında kartpostal satılan tezgahları göreceksiniz. Hepsini geçtikten sonra Pont Neuf köprüsüne geleceksiniz, onun üzerinden merdivenlerden aşağı inerek teknelerin kalktığı yere ulaşabilirsiniz. Tur yaklaşık 1 saat sürüyor, bir yetişkin için bilet ücreti 14€, Fransızca ve İngilizce anlatımlar yapılıyor, nehir kıyısındaki tüm tarihi mekanları ve nehir üzerindeki köprüleri görme fırsatınız oluyor. Toplam 37 adet köprü mevcut ve köprülerin her birinin kendine özgü hikayeleri var, her biri farklı mimarilere sahip, hayran kalarak tekneden ayrılıyorsunuz. Pont Des Arts Aşk köprüsü, Pont Alexander III mimarisi en muhteşem olan köprü, Pont Neuf ise en eski köprü.

 

Tur tekneleri

 

Pont Alexander III

 

Nehir turunda yeterince üşüdükten sonra sıcak birşeyler içmeye karar verdik, Paris’e kadar gelmişken Laduree’de kahve macaron keyfi yapmadan dönmek olmazdı 🙂 Laduree, macaronun mucidi ve dünyanın en iyi macaronlarını yapıyorlar. Paris’in birçok yerinde Laduree mevcut, en ünlüsü Champs Elysees üzerindeki, hepsinin önünde kuyruk beklemeniz gerekebilir. Biz otelimize yakın bir Laduree şubesini tercih ettik, tam 45 dakika kapıda sıra bekledik, beklediğimize değdi mi diye sorarsanız, kesinlikle! Macaronları muhteşem, pastaları da aynı şekilde, beklediğiniz süreye de ödediğiniz hesaba da değiyor 🙂 Biz aşağıda gördüğünüz masaya 32€ hesap ödedik.

 

Laduree ♥

 

Laduree dışarıdan görünüm

 

Üçüncü günümüzde birazcık alışveriş yapmaya karar verdik ve şehrin dışında sayılan outlet merkezi La Vallee Village’a gittik. Buraya RER-A treni ile Val d’Europe durağında inerek ulaşabilirsiniz, Disneyland durağından bir durak önce, yani Disneyland’e çok yakın, tren yolculuğu yaklaşık 40 dakika sürüyor. Trene binerken dikkat etmeniz gereken bir konu var, aynı yöne giden fakat bu duraktan geçmeyen trenler de mevcut, yol bir yerde ikiye ayrılıyor, tren garındaki ekranlardan gelen trenin geçeceği duraklara bakabilirsiniz. Alışveriş merkezinin shuttle hizmeti de var, dilerseniz bu ücretli servislerle de ulaşım sağlayabilirsiniz. 1 kişi için gidiş dönüş 25€ gibi bir ücreti vardı. Buradan duraklarına, fiyatlarına ve saatlerine bakabilirsiniz.

La Vallee Village, Chic Outlet Shopping’in bir parçası, Barselona ve Madrid’de ki outlet centerlarına gitmiştik, oralarda deli gibi alışveriş yaptığımız için beklentimiz yüksekti. Ama malesef beklediğimiz indirimleri burada bulamadık, belki de gittiğimiz dönem indirim dönemi değildi bilemiyoruz. Ancak bu outlet centerların konseptleri çok şirin, açık havada küçük bir kasabada gezer gibi alışveriş yapıyorsunuz. Sizin gittiğiniz dönem indirim sezonu ise buraya da uğramanızı tavsiye ediyorum. Chic Outlet Shopping’in diğer şehirlerdeki alışveriş merkezlerine buradan ulaşabilirsiniz.

Bundan sonraki durağımız, çok geç kaldığımızı bildiğimiz ve bunun için sabırsızlandığımız Eiffel Kulesi oldu 🙂 Ama çok büyük bir hata yaptığımızı oraya gidince anladık. Pazar günüydü, abartısız binlerce insan Eiffel Kulesi’ne çıkmak için sıra bekliyordu, şimdi sıraya girsek belki de bugün sıra bize gelmezdi 🙁 Malesef koca bir günümüzü sırada bekleyerek geçirmek istemedik ve başka bir gün sabah erken geliriz ümidiyle etrafta fotoğraf çekilmeye başladık 🙂 Buarada internetten bilet rezervasyonu yapılıyormuş ancak bizim bundan çok geç haberimiz oldu. Size tavsiyem kesinlikle biletinizi internetten ayırmanız, böylece uzun kuyruklar beklemek zorunda kalmazsınız. Bilet satın alma sayfası için tıklayabilirsiniz.

Eiffel’e çıkamamış olsak bile Champ De Mars’ta aşağıdaki insanlar gibi çimlere uzanmak çok keyifliydi. Civardaki krepçilerden krebinizi alıp burada Eiffel manzarası eşliğinde yiyebilir keyif yapabilirsiniz.

 

Champ De Mars

 

 

Eiffel Kulesi’nden sonra bir diğer önemli eser olan Notre Dame Katedrali’ne gittik. Katedral adada yer alıyor, bu adada aynı zamanda Sainte Chapelle (mimarisiyle ünlü katedral) ve Conciergerie (hapishane) bulunuyor, adaya gelmişken buraları da görebilirsiniz. Adaya, bağlı bulunduğu köprülerden yürüyerek yada Cite metro durağında inerek ulaşabilirsiniz. Aşağıda haritasını paylaşıyorum, tekne turlarının kalktığı Pont Neuf durağını da bu haritada görebilirsiniz.

 

 

Conciergerie

 

Tekne turundan Notre Dame

 

Yine burada da çok sıra olduğu için katedrale girmedik, etrafını dolaştık. Katedral gotik mimarisinin en önemli eserlerinden, muhteşem bir yapı, üzerindeki işlemeleri ve heykelleri hayranlıkla izliyorsunuz. Katedral 19. yy’da bakımsızlığı sebebiyle yıkılmak istenmiş ancak Victor Hugo yıkılmasını istemediği için Notre Dame’ın Kamburu romanını yazmış ve bu roman sayesinde Katedral yenilenmiş, yıkılmamış.

 

Notre Dame Katedrali

 

Muhteşem mimarisi

 

Adayı gezdikten sonra otele dönmeden once yemek yemeye karar verdik. Opera bölgesinde yer alan Bouillon Chartier isimli restoranı, Confit de Canard’ı (ördek) ile ünlü olması sebebiyle tercih ettik.

 

Bouillon Chartier

 

Buranın çok sıcak, tarihi bir restoran havası var. Tabiki Confit de Canard yedik, muhteşemdi. Restoranın yemekleri de ortamı da çok güzeldi. Kesinlikle ördek yemek isteyenlere burayı tavsiye edebilirim.

 

Ortamı çok hoş

 

Confit de Canard

 

Gezimizin dördüncü gününü tamamen Disneyland Paris’e ayırdık. Disneyland Gezi Notlarını okumak için tıklayabilirsiniz

Beşinci günümüzde sabah erkenden yollara düştük, Eiffel Kulesi açılmadan orada olalım, en ön sıraya geçelim istedik. Gel gör ki yine hayallerimiz suya düştü, önümüzde 100-150 kişi falan vardı. Sırayı boşverdik, sisten Eiffel gözükmüyordu, hava buz gibiydi, sırada 10 dakika bekledikten sonra dayanamayacağımızı anladık. Zaten sis var beklesekte birşey göremeyeceğiz bahanesiyle oradan koşarak uzaklaştık 🙂

 

Eiffel sisler altında

 

Bu sayede benim, eşimi ikna edip Paris’e tekrar gitmek için bir bahanem olmuş oldu. Eiffel Kulesi’ne çıkamadık, neyse bir dahaki sefere artık 🙂

Burdan sonraki durağımız Sacre Coeur yani Beyaz Kilise oldu. Kilise Montmartre tepesinde yer alıyor. Anvers metro durağında indikten sonra karşıdaki yokuştan yukarı çıkmaya başlayın, sonunda kiliseye ulaşacaksınız 🙂

 

Sacre Coeur

 

Kiliseye ulaşmak için çok uzun merdivenlerden çıkmanız gerekiyor. Hava güzel olsaydı biz de merdivenleri tercih edecektik ancak çok soğuk olduğu için füniküler kullandık.

 

Füniküler

 

Kilisenin içini gezmek isterseniz giriş ücretsiz. Bulunduğu tepenin manzarası da muhteşem.

 

Fotoğraf çekmek yasaktı çaktırmayalım 🙂

 

Kilisenin sol tarafından devam edince Ressamlar Tepesi’ne ulaşıyorsunuz. Burada portrenizi çizdirebilir, karikatürünüzü yaptırabilir ya da ressamların kendilerine ait tablolarından satın alabilirsiniz.

 

Ressamlar Tepesi olduğunu anlamak hiç zor değil 🙂

 

Ayrıca bu tepedeki hediyelik eşya satan dükkanlar diğer yerlere gore daha ucuz, magnet biblo vs almak istiyorsanız bu bölgeden almanızı tavsiye ederim.

Beyaz Kilise’den sonra Pere Lachaise mezarlığına gittik. Burası birçok ünlünün mezarının bulunduğu yer. Bizim gitme sebebimiz Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney’in mezarlarını görmekti. Philippe Auguste metro durağında indikten sonra hemen metro durağının karşısında bir giriş kapısı var. Bu kapıdan girince kimin mezarının nerede olduğuna dair bir harita sizi karşılıyor.

 

Mezarlık haritası

 

Eğer siz de bizim gittiğimiz amaçla gittiyseniz kapıdan girin, saga dönün hemen orada Yılmaz Güney’in mezarını göreceksiniz.

 

Yılmaz Güney’in Mezarı

 

Ahmet Kaya’nın mezarı ise 71. bölümde yer alıyor. Girdiğiniz kapıdan düz devam edin, ilk sola girin ve yolu takip edin, 71. bölümün alt tarafında küçük bir parça var orada yer alıyor, 71. bölüme gelmeden sağ tarafta mezarını göreceksiniz.

 

Ahmet Kaya’nın Mezarı

 

Mezarlık ziyaretimizden sonra Galeries Lafayette alışveriş merkezine gittik. Alışveriş merkezi Opera bölgesinde yer alıyor. Buradan da hediyelik eşyalar satın aldık.

Son akşam yemeğimiz için ise Champs Elysees caddesi üzerinde bulunan Leon de Bruxelles’i tercih ettik. Midyeleri tek kelimeyle muhteşemdi. Burada da birazcık sıra bekledik ancak Paris’te nerede sıra beklediysek hepsine değdi. Fix menu tercih ettik, iki kişi 55€ hesap ödedik.

 

Nefis midyeler 🙂

 

Altıncı ve son günümüzde Paul’de son kahvaltımızı yaptık. Paris sokaklarında kaybolup bol bol havasını içimize çektik. Hiç içimizden ayrılmak gelmedi. Paris bizi adeta büyüledi..

Son gün Visite biletlerimizin süresi dolduğu için havaalanına giderken RoissyBus’ı tercih ettik. Kişi başı 10,5€ verdik. Otobüsün Opera bölgesindeki durağından bindik. Yaklaşık 1 saat sonra havaalanına ulaştık.

Paris’te 5 gece konaklamamıza rağmen gezmek istediğimiz ancak gezimize sığdıramadığımız yerler oldu. Yazımın sonunda minik bir harita paylaşıyorum, bizim gezebildiğimiz yerler ve gezemediğimiz fakat sizin gezmeniz gereken yerler 🙂

Paris’ten uzaklaşırken, bir daha ne zaman fırsat yaratıp Paris’e geliriz diye düşünmemek elde değil. Daha uçaktayken özlemeye başladım. Şimdi blogumu tamamlarken de Paris burnumda tütüyor. Umarım sizlerde gidersiniz ve bu tarifsiz duyguyu yaşarsınız. Au revoir Paris..

Paris’e yeniden gitme fırsatımız oldu, yazımın devamı niteliğindeki Paris Gezi Notları-2 için tıklayabilirsiniz 🙂

 

Au Revoir Paris

 

Paris’e ilk defa gidecekler için ufak bir turist haritası, üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.