İstanbul’un kalabalığı, gürültüsü ve karmaşası içerisinde yaşayan bizler, hafta sonu gelince biraz da olsa huzur bulmak için şehirden uzaklaşmak istiyoruz. Hem huzur bulalım hem şehrin içerisinde olsun uzun yollar katetmeyelim dediğimiz rotaları sizler için sıraladım. Bahsedeceğim yerlerin birçoğu herkes tarafından biliniyor olsa da, hafta sonları dahi çok kalabalık olmuyor ve şehrin içinde olmanıza rağmen dışındaymış hissiyatı veriyor.
Ağva
Ağva, İstanbul içerisinde en çok huzur bulacağınız yerlerden biri. Nehir kenarında sabah kahvaltısı ile başlayan güne, tekne turlarına katılarak ya da deniz bisikleti kiralayarak devam edebilirsiniz. Civar köyleri gezip doğal ürünler satın alabilir, yaz aylarında denize ya da nehre girebilirsiniz ancak benim naçizane tavsiyem yaz aylarında kalabalık olacağı için bahar ya da kış aylarında gitmeniz yönünde olacak. Ağva konaklama açısından da misafirlerine çok güzel alternatifler sunuyor böylece tam bir hafta sonu kaçamağı haline geliyor. Benim kahvaltı yapmayı ve konaklamayı en sevdiğim yer Greenline Guesthouse, ikinci tercihim ise Tranquilla Nehir Evi. Ağva hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz Ağva Gezi Notları yazımı okuyabilirsiniz.
Polonezköy
Polonezköy genellikle hafta sonları kahvaltı ya da mangal için tercih ettiğimiz, şehre en yakın huzur duraklarından biri. Öncelikle yolları çok güzel, her iki tarafı ağaçlarla çevrili olan araba yolundan giderken, daha Polonezköy’e varmadan bile huzur bulabilirsiniz. Burada hem yemek yiyebilir, hem konaklama yapabilir, yürüyüş parkurunda doğa yürüyüşüne çıkıp köyün merkezini gezebilir, at binebilir, bazı mekanlarda hayvanları sevebilirsiniz. Kahvaltı için Polina’yı, ortam ve yemek için Leonardo Restoran’ı önerebilirim.
Kilyos
Kilyos, barındırdığı beach club’lar sebebiyle yaz aylarında bir hayli kalabalık olan, sonbahar ve kış aylarında ise huzur depolayabileceğiniz İstanbul’a yakın duraklardan biri. Bu bahsettiğim beach’ler kışın kapalı olduğu için buralardan kumsala inmek çoğu zaman mümkün değil ancak Kısırkaya Plajı’na giderseniz hem kumsala inebilir hem keyifli fotoğraflar çekebilirsiniz. Bomboş kumsallarda uzun yürüyüşler yapabilir, etrafta pek insan kalmadığı için her gelenden medet uman sokak köpeklerini besleyip mutlu olabilir, kumsalda at binebilirsiniz. Kilyos taraflarına gidince bizim uğramadan dönmediğimiz yer Atlıtur At Çiftliği, özellikle köy içinde yer alan tesiste kışın sobanın başında oturmak, atları sevmek çok keyifli. At binmeyi seviyorsanız burada serbest binicilik yapabilir ya da eğitimlere katılabilirsiniz. Detaylı bir şekilde anlattığım çiftlik yazıma buradan ulaşabilirsiniz.
Belgrad Ormanı
İstanbul’da orman deyince ilk akla gelen yer şüphesiz Belgrad Ormanı, en ulaşılabilir olanı da o olsa gerek. Bizim de hafta sonları yürüyüş yapmak için en çok tercih ettiğimiz yer burası, 6km’lik yürüyüş parkuru hem çok keyifli hem çok kalabalık değil ancak araçla giriş sağlanan bölüm için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, orası tamamen araçlarından bangır bangır müzik açan, mangal yapan, gürültü kirliliğine sebep olan insanlarla dolup taşıyor. O sebeple Belgrad’ı sadece yürüyüş yapmak için, belki sahilden alacağınız Sarıyer Böreği’ni banklarda oturup yemek için tercih edebilirsiniz. Daha huzurlu daha sakin bir yer olsun derseniz hemen bitişiğinde yer alan Atatürk Arboretum’u girişi ücretli olması sebebiyle daha az tercih ediliyor, içerisinde binlerce bitkiye ev sahipliği yapıyor, hem öğretici hem huzur dolu bir kaçış durağı. Arboretum’un tek kötü tarafı, her daim içerisinde çekim yapılıyor olması, düğün çekimi, nişan çekimi, sünnet çekimi derken rahat rahat hareket edemediğiniz zamanlar oluyor. Daha detaylı bilgi almak isterseniz Atatürk Arboretumu yazımı okuyabilirsiniz.
Rumeli Feneri
Sarıyer sahilinden devam edince bizleri çok tatlı minik köyler karşılamaya başlıyor, İstanbul’da olduğuna inanamadığımız köyler. Bunlardan ilki Garipçe Köyü, çok şirin bir köy ancak artık eskisi gibi huzurlu değil, hafta sonları çok kalabalık, bu kadar popüler olunca restoranlar da fiyatlarını bir hayli yukarı çektiler. Uğranıp nefis manzarası izlenebilir ancak hafta sonu buraya gelip kahvaltı kuyruğu bekleyipte gününüzü heba etmeyin derim. Her şeye rağmen ben gitmek istiyorum derseniz, Aydın Balık bizim tercih ettiğimiz restoran olarak aklınızda bulunsun. Bir sonraki minik köy Rumeli Feneri Köyü, burası Garipçe’ye kıyasla bir hayli sessiz, sakin ve huzur dolu. Köye adını veren fenerin etrafında yer alan çay bahçelerinde oturabilir, balıkçı teknelerini izleyebilirsiniz. Köyde bir de Topçu Kalesi yer alıyor, yıllar yıllar önce biz burayı ilk defa keşfettiğimizde, içerisinde ineklerin otladığı çöplük gibi bir yerdi ama hiç insan yoktu, sadece gece içmeye gelip çöplerini bırakan insanların izlerini görüyorduk. Bugün gittiğiniz zaman inekler ve çöplerin yanında insan kalabalığı olduğunu, bu güzelim kalenin kaderine terk edildiğini göreceksiniz. Yine de her şeye rağmen dev dalgaları izleyebileceğiniz, kendinizi tarihin içerisinde bulacağınız çok güzel bir kale burası. Rumeli Feneri’nde keyifli bir yemek yiyebileceğiniz restoran önerilerim ise alkolsüz Mendirek Balık Lokantası, alkollü Barınak Balıkçısı.
Anadolu Kavağı
Anadolu Kavağı, benim hafta sonları gitmeyi en çok sevdiğim rotalardan biri. Yoros Kalesi’nden başlayan rotayı Anadolu Feneri’ne kadar sürdürebilirsiniz. Yoros Kalesi’nin altında bulunan Çam Vadisi Café’de oturmadan, Poyrazköy’de balık yemeden, fenerin altında bulunan alandan muhteşem manzarayı seyretmeden günü sonlandırmayın derim. Anadolu Kavağı’nı çok sevdiğim için detaylı bir yazım mevcut, buradan ulaşabilirsiniz.
Riva
Anadolu Feneri’nden sonra gelen bir diğer huzurlu yer Riva. Aslında önceleri Riva’yı sadece denize girilen bir yer olarak biliyordum, bir hafta sonu keşfe çıktığımızda çok tatlı bir sahil kasabası olduğunu gördüm. Merkezinde ufak bir kale, onun etrafında ise balık restoranları yer alıyor. Asıl benim sevdiğim tarafı Çayağız Deresi etrafında bulunan huzur dolu restoranları, kendin pişir kendin ye mekanları. Burada binicilik kulüpleri de bulunuyor, at binmek isteyenler de tercih edebilir. Benim en sevdiğim mekan Riva Deresi Huzur Bahçesi, özellikle kahvaltı yapmak için tercih ettiğimiz, sık sık gittiğimiz ve her gidişimizde bizim dışımızda bir ya da iki ailenin bulunduğu, dere kenarında huzurlu yemyeşil bir mekan burası, çocuklar için oyun alanları da mevcut, minik Pony’leri de 🙂 Kışın hiç gitmedim ama içeride bulunan soba kışın da gelmemiz gerektiğini söyledi bana 🙂 Hafta sonu alternatif mekan arayışında olanlar gönül rahatlığıyla tercih edebilir. Bu mekanın biraz ilerisinde ise Cam Ocağı bulunuyor, belirli günler burada atölyeler düzenleniyor, cam yapımını izleyebiliyor ve orada yapılmış ürünlerden satın alabiliyorsunuz. Biz en son gittiğimizde girişi 5TL idi, hafta içi ücretsizdi.
Şile
Şile, yine yazın hafta sonları kalabalıktan dolayı uzak durmanız gereken ama kışın çok huzurlu olan yerlerden biri. Giderken yol üzerinde yer alan gözlemecilerde mola verip, kışın sıcacık sobanın ve gözlemelerin tadını çıkarabilirsiniz. Bizim her zaman durduğumuz gözlemeci Hanım Ağanın Yeri. Şile merkezde iskelede yürüyüş yapabilir, Şile Kalesi’ni fotoğraflayabilir, Şile Feneri’nin etrafında bulunan çay bahçelerinde oturabilirsiniz, fenere çıkılmıyor ancak fenerin bulunduğu yerden izleyebileceğiniz Şile manzarası muhteşem, Ağlayan Kayalar’ın da fotoğrafları buradan çekilebilir. Şile de diğer sahil kasabalarında olduğu gibi güzel balık restoranlarına ev sahipliği yapıyor, benim önerim Massha ve İskandil Restoran. Şile’de sevdiğim bir diğer yer merkeze biraz uzak olan Saklıgöl, burada göl etrafında yürüyüşler yapabilir, ördekleri besleyebilir, restoranında yemek yiyebilirsiniz. Şile’de kamp deneyimimizle ilgili bir yazım mevcut buradan okuyabilirsiniz.
Bizim hafta sonu kaçamak yaptığımız İstanbul sınırları içerisinde bulunan yerler bunlar, sizin eklemek ya da önermek istediğiniz yerler var ise aşağıya yorum bırakabilirsiniz. Beni Instagram, Facebook ve Twitter‘dan takip edebilir, yeni yazılarımdan haberdar olmak için mail listeme kayıt olabilirsiniz.
çok güzel site
Teşekkür ederim 🙂