2018 yılının başında eşimle birlikte çok uzun zamandır aklımızda olan yurt dışında yaşama fikrini hayata geçirmek istedik. Bugüne kadar gezdiğimiz yerler arasında yaşayabiliriz dediğimiz üç şehir vardı, birincisi San Francisco ikincisi Londra üçüncüsü ise Cape Town. Aslına bakarsanız benim gönlüm ilk günden beri Cape Town’dan yana olsa da, yaşamayı deneyeceğimiz için iş imkanlarını da kovalamalıydık ve işimiz sebebiyle Cape Town’u elemek durumunda kaldık. San Francisco aslında hem işimiz için ideal hem yaşamayı çok istediğimiz yerlerden biriydi ancak hali hazırda Türkiye’deki işlerimiz devam ettiği için saat farkı bize engel oldu. Geriye Londra kaldı ve tüm planlamalarımızı ancak Nisan ayına göre yapabildik. Bu konuda daha detaylı bilgi paylaşımı yaptığım iki yazım mevcut, Londra’da İlk Hafta ve Londra’da Yaşam yazılarına üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz. Biz 3 ay boyunca Londra’da yaşamayı deneyimledikten sonra nelerin farkına vardık, gitmeden önceki düşüncelerimizle yaşadıktan sonrakiler arasında ne gibi farklar var, sonuç olarak biz ne karar verdik ve genel olarak sizin aklınıza takılabilecek soru işaretleri ve cevapları neler, bu yazımda sizlere biraz onlardan bahsedeceğim.

 

 

Öncelikle yurt dışında yaşama kararının hangi sebeple alındığı büyük önem arz ediyor. Türkiye’de hali hazırda ortalamanın üzerinde bir yaşantınız, eviniz arabanız rahat geçinebildiğiniz bir işiniz varsa, orada bu rahatlığa erişebilmek için belli bir zaman ve çaba gerektiğini unutmamak gerekiyor. Döviz kurlarını dikkate alırsak, burada 800.000TL’lik bir eviniz olsa İngiltere’de sadece 100.000£ ediyor, ister istemez paranız 8de bir oranında değer kaybediyor. Buradan para götüreyim orada harcarım düşüncesi çok yanlış, bu şekilde giderseniz hayat standartınız inanılmaz oranda düşüyor ve pişmanlık kaçınılmaz oluyor. Oradan para kazanmaya başlamadan, belirli bir zamanda başlayabileceğiniz potansiyel işler bulmadan bana sorarsanız bu kararın verilmemesi gerekiyor.

Türkiye’de kurulu bir düzeniniz yoksa, her şeye yeni başlayacaksanız, arkanızda bırakacak büyük imkanlarınız bulunmuyorsa hemen gidin derim. Önce orada deneyin, sonuçta burada kazandığımız paranın ne kadar değer kaybettiğini söyledik ancak orada asgari ücretle bile çalışsanız bu para Türkiye’de yaklaşık 10.000TL ediyor ve bu başlangıç için çok iyi bir rakam. Oradaki giderlerinizi düşük tuttuğunuz durumda para biriktirmek için iyi bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Hayat standartınızı yükselttiğiniz durumda ise hiç geri dönmek istemeyebilirsiniz.

Sadece siyasi sebeplerden ötürü gitmek büyük pişmanlıklara neden olabilir, bahsettiğim gibi buradaki rahat hayat standartlarını sadece siyasi sebeplerden ötürü bırakıp gidiyorsanız, kulaklarımı kapatıp ülkemde yaşamaya devam etseydim diyebilirsiniz. Bunu söylerken ülkedeki adaletsizlikten, olmayan insan haklarından, işlenen suçlardan ve suç oranlarından bahsetmiyorum, sadece başımızda X partinin lideri var ve benim siyasi görüşüme uymuyor düşüncesi için söylüyorum. Yoksa bizim de yurt dışında yaşamayı istememizin en büyük sebebi insani koşullarda kafamız rahat bir şekilde, haklarımız korunarak, ülkenin adaletine güvenerek yaşamaktı.

Ülkemde yaptığım işin kıymeti bilinmiyor, orada hakettiğim değeri görürüm düşüncesiyle de bu kararı verebilirsiniz. Çalıştığınız işe göre değişmekle birlikte, bizim sektör (bilişim) için konuşacak olursak kesinlikle orada yapılan iş daha çok kıymet görüyor, bizim ülkemizdeki gibi her iş acil değil, iş süreleri size bırakılıyor, karşılıklı güven durumu söz konusu olduğu için ‘bu iş benim bir haftamı alır’ derseniz işveren için bu yeterli oluyor, size ‘2 günde teslim edemez misin?’ demiyor 🙂

Ben aslında ülkemde yaşamaktan memnunum ancak işim dolayısıyla orada yüksek rakamlar kazanabilirim, gidip 2-3 yıl çalışıp birikimimi Türkiye’de değerlendirebilirim diyebilirsiniz. Bu çok mantıklı bir yöntem, geriye döndüğünüzde kaldığınız yerden hatta üzerine yurt dışı tecrübesini ekleyince daha yüksek pozisyonlardan hayatınıza devam edebilecekseniz kesinlikle denemeye değer. Hem belli mi olur belki de dönmek istemezsiniz ya da tam tersi 1 sene bile yaşamadan pişman olup dönebilirsiniz ancak en azından denedim gördüm diyebilirsiniz.

 

 

Türkiye’de başarmış olduğunuz işler yurt dışında hiçbir anlam ifade etmiyor, global deneyimleriniz yoksa iş anlamında sıfırdan başlamayı göze almanız gerekiyor. Kendi ülkenizden gösterdiğiniz referansları onlar tanımıyor, global markalar olmadıkları için bilmiyor, iş ararken bu ayrıntıya dikkat etmeyi unutmayın.

Çalışma izniniz yoksa kimse size iş vermiyor. Biz birçok iş görüşmesi yaptık, Türkiye’de şirket sahibi olmamıza rağmen, çalışma iznimiz ve Londra merkezli bir şirketimiz olmadığı için hiçbir iş alamadık. Buraya gelmeye karar verirseniz kesinlikle çalışabileceğiniz bir yöntem ile gelmeniz gerekiyor.

Çalışma izni konusunda İngiltere’nin şimdilik Ankara Antlaşması gibi bir avantajı var, yaşamayı düşündüğünüz takdirde antlaşma koşullarını sağlayıp başvuru yaparsanız ve her şey yolunda giderse çalışma ve ilerleyen dönemde oturum iznine sahip oluyorsunuz. Ankara Antlaşması’nın Brexit’ten sonra rafa kaldırılacağı konuşulduğu için şimdilik ifadesini kullanıyorum.

Londra’da ya da herhangi bir Avrupa şehrinde hem kur farkından dolayı hem de bizim ülkemizden daha pahalı oldukları için ev kiraları oldukça yüksek. Londra’da en azından 2+1 ve merkeze çok uzak olmayan bir ev kiralayayım derseniz 2.000-2.500£’u gözden çıkarmanız gerekiyor. Hep hayal edilen klasik Londra evlerinde, ünlü parklarına yakın bölgelerde yaşamak isterseniz, 3.500£’dan başlayan kiralar sonu olmayan rakamlara doğru devam ediyor 🙂 Oda kiralama mevzusu çok yaygın olduğu için tek başına giden insanlar genellikle ilk dönemde kiralık odalarda kalıyor ancak aile olarak gidiliyorsa bu rakamlar gözden çıkarılmalı. Biz Londra’da 3 ay boyunca sadece bir odası bulunan stüdyo dairede yaşamak durumunda kaldık ve bu daireye 3 aylık ödediğimiz kira ile İstanbul’un en lüks semtinde büyük bir dairede 6 ay oturabilirdik.

Ev kiraları ile birlikte Londra’da ulaşım da çok pahalı, hatta Londra genel olarak pahalı bir şehir. Gideceğiniz ülkeyi değerlendirirken potansiyel olarak ne kadar kazanırım ve bu maaşın ne kadarı giderlerimi karşılar diye hesaplamakta fayda var. Sonrasında para biriktirmek için gittiğiniz halde şehrin pahalılığından ay sonunu zor getirebilirsiniz.

Yurt dışında yaşamaya başlayacağınız zaman, orada birkaç arkadaşınız olsa bile, yalnız kalacağınızı gözardı etmemeniz gerekiyor. Aileniz, arkadaşlarınız uzakta, tüm özel günleri onlardan ayrı geçireceksiniz, bazen dertleşmek istediğinizde bile kimseyi bulamayacaksınız. Bizim orada görüştüğümüz arkadaşlarımızın tümü kendi bulundukları semte tanıdıklarını çekmeye çalışıyorlardı, Türkiye’deki ortama biraz olsun yaklaşabilmek adına. Uzakta olduğunuz için çok daha hassas olacağınızı ve normalde ailenizle ayda bir görüşseniz dahi orada haftada bir görüşme ihtiyacı duyacağınızı da unutmayın 🙂

Bizim ülkemizin yemek kültürü dünyanın hiçbir yerinde yok. Nerede yaşamaya giderseniz gidin, yemekleri özleyeceğiniz çok açık bir gerçek. Oralarda da Türk restoranları var ancak tabiki de buradaki gibi olmuyor. Türk mahallesinde yaşayıp, Türk marketinden alışveriş yapacak, Türk restoranlarında Türk yemekleri yiyeceksem de yurt dışında yaşamak bana pek mantıklı gelmiyor 🙂

Alışveriş alışkanlıklarımız onlardan çok farklı, pazara ya da markete gidip kiloyla meyve sebze alan bizler için 2şer 2şer paketlenmiş meyve ve sebze alma aşamasına geçmek zor olabiliyor. Üstelik fiyatları da Türk Lirası ile kıyasladığınız durumda epey yüksekken. Onun dışında marketlerde tüm dünya mutfaklarına ait ürünleri bulabilmek çok güzel.

 

 

Yurt dışında yaşama fikri her zaman dışarıdan göründüğü gibi olmayabiliyor. Kendimden örnek vermem gerekirse, gitmeden önce nasıl heyecanlı olduğumu, ne planlar yaptığımı anlatamam. Sanki oraya gidince Hyde Park yakınlarında güzel, temiz ve modern döşenmiş bir evde oturacak, her sabah parkta yürüyüşe çıkacak, sincapları besleyecek, hafta sonları piknik yapacak, Londra’nın tüm turistik yerlerini gezecek, hatta çevre bölgelerini de ziyaret edecek, kısacası kendi adıma çok keyifli ve huzurlu bir hayat yaşayacaktım. Ama tabiki de öyle olmadı, öncelikle yaşayacağımız evi görünce bütün hayallerim yıkıldı, çok detaya girmek istemiyorum merak edenler yukarıda bahsettiğim diğer yazılarımı okuyabilir. Burada hiç toplu taşıma kullanmazken orada tüm hayatımız toplu taşıma oldu, medeni zannettiğimiz insanlar metro kapılarında bizi itmeye başladığında ve kimsenin yüzü gram gülmediğinde insanlar konusunda da fikrim değişti. Parklar gerçekten çok güzel ama Mayıs ayında sulu kar yağarken benim de park hayallerim suya düştü 🙂 Havanın güzel olduğu sayılı günlerde parkları ziyaret ettik tabiki, o kısmı zaten en keyifli kısmıydı ama sayısı bir elin parmaklarını geçmedi. Oradan para kazanmadığımız için her şeyi 6 ile çarpmak zorundaydık, o yüzden alım gücümüz epey düştü, büyük çoğunlukla evde yemek yaptık, aralarda restoranda da yemek yedik ancak ödediğimiz hesaplar içimize oturdu. O Gün 6 ile çarpmamız gerekiyordu bugün 8 ile çarpıldığını da ayrıca belirtmek istedim 🙂 Türkiye’deki işler devam ettiği için oranın saatine göre 15.00’a kadar çalışmamız gerekiyordu, dolayısıyla çoğunlukla Costa’da oturarak mesai yaptık, şansımıza oradayken işler bir hayli arttı ve uzaktan idare etmemiz gerektiği için epey zorlandık. Kısacası ilk bir ay gerçekten çok zor geçti, hatta hiçbir şey hayal ettiğim gibi olmadı, ikinci ay yavaş yavaş alışmaya başlasakta, oradan iş alamadığımız için hayat standartımız değişmedi 🙂 Son on günümüzü turist gibi geçirdiğimiz için inanılmaz keyifliydi ve o son günlerde geri dönmeyi hiç istemedim, hatta şu an orayı çok özlediğimi söyleyebilirim.

Sizde son durumlar nedir diye soracak olursanız, Londra’da yaşama fikri daha iyi koşullar sağlanabilirse çok cazip geliyor. İkinci bir plan olarak şu an cebimizde duruyor. Buradaki hayat standartlarımızdan vazgeçip, işlerimizi geri döndüğümüzde kaldığımız yerden devam edemeyecek şekilde bırakıp, orada sıfırdan başlamak pek mantıklı gelmese de, bu deneyimimizden sonra tekrar gidersek hiçbir zorluk çekmeyeceğimizi biliyoruz. Denediğimiz için çok mutluyuz, bu zorlukları yaşayarak deneyimlediğimiz için çok mutluyuz, Londra sanki ikinci şehrimizmiş gibi geliyor, kimbilir belki de yolumuzun tekrar oralara düşmesi için bir fırsat yakalarız.